EKSEN

‘Sudan, Kızıldeniz'de kızışan hakimiyet mücadelesinde çok önemli bir ülke’

İslam Özkan’a göre Sudan’da Askeri Geçiş Konseyi taraflarla komşuluk ilişkilerini geliştirerek daha yapıcı olma yoluna gidecek. Sudan’da halk ayaklanması sonucu gerçekleşen darbenin diğerlerinden bu yönüyle ayrıldığını söyleyen Özkan, Hartum üzerindeki Suudi Arabistan, BAE ve Mısır ile İhvan’ın merkezi Katar arasındaki bilek güreşine dikkat çekti.
Sitede oku

Arap Birliği, Sudan Askeri Geçiş Konseyi'ni desteklediğini açıkladı
Sudan'daki protestolar ve 30 yıllık Ömer el Beşir yönetiminin darbeyle devrilmesinin yankıları sürüyor. El Beşir’i ve yolsuzluklarla anılan yakınlarını hapse atan Askeri yönetimin iktidarda kalmaya niyeti olmadığı ve sivil yönetime geçilmesine dair vaadleri sokaklardaki geniş kitleleri tatmin etmiş görünmüyor. Diğer yandan bölge ülkelerinin de gözleri Sudan’da. Arap Birliği yeni askeri yönetimi tanırken, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın oluşturduğu blok ile Katar merkezli İhvancı hareket arasındaki bilek güreşi de Hartum’daki gelişmelere yansıyor. El Beşir yönetimiyle iyi ilişkiler tesis etmiş olan Türkiye de yaşananları yakından takip ediyor.

Gelişmeleri Arap kaynaklarını yakından takip eden gazeteci İslam Özkan ile konuştuk.

‘SUDAN’DA ARAP BAHARI’NI ÇAĞRIŞTIRAN ŞEYLER OLDU’

İslam Özkan’a göre, Sudan gibi Arap ülkelerinde sivil ayaklanmalar karşısında ordunun hangi tarafta olduğu belirleyici bir unsur. Sudan’da yaşananların Arap Baharı’nı çağrıştıran yanları olduğuna değinen Özkan, ordunun halkın tarafında yer almasının el Beşir’in devrilmesinde önemli etken olduğunu belirtti:

Türkiye-Sudan Dostluk Grubu Başkanı AK Partili İşler: Uzlaşı sürecinde kimse dışarıda bırakılmamalı
“Sudan’da ordu net şekilde tavır almadığı takdirde sivil bir ayaklanmanın şansı oldukça azalıyor. Bütün Arap Bahar ülkelerinde ya ordunun tarafsız olması gerek ya da göstericilerden yana isyandan yana tavır alması gerekiyor. Sudan’daki gösterilerde ve son olarak yaşananlar aslında bunu bir kez daha doğrulamış oldu. Ordu burada isyandan, ayaklanmadan yana harekete geçerek 30 yıldan fazla süren Ömer el Beşir yönetimini devirdi. Bu noktada yine Arap Baharı’nı çağrıştıran şeyler oldu, değişmeler yaşandı. Acaba Sudan’da yaşananlar Mısır’daki yaşananların bir tekrarı mı olacak, dendi. Yani aylar süren ve önemli bedeller ödendikten sonra özgürlükçü, seçimlerin yapılacağı yepyeni ufuklara yol açmış mı olacak, yoksa bütün bu ortaya konan bedeller, verilen şehitler, yapılan fedakarlıklar heder mi olacak? Yeni askeri bir yönetim gelecek ve Mısır’daki Sisi diktatörlüğüne benzer bir yapı mı oluşacak şeklinde bir tartışma yaşandı. Ama gelinen nokta itibariyle Sudan’da göstericilerin askeri darbeye boyun eğmeyeceği ve askeri konseyin iki yıllık geçiş sürecini yönetme, 3 aylık olağanüstü hal, 1 aylık sokağa çıkma yasağı gibi yasaklamaların kolay kolay da halkın onayından geçmeyeceği anlaşıldı ve askeri konsey kurulduktan bu yana yaşananlar aslında göstericilerin bu konuda oldukça azimli ve ısrarlı olduklarını gösteriyor. Daha sabah saatlerinde göstericilerin yeniden Hartum’a doğru akın ettiğini ve Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı önünde gösteriler yapmaya halkı davet ettiklerini görüyoruz. Askeri konsey başkanı Abdulfettah Burhan ve diğer yetkililerin yaptığı açıklamalara bakıldığında aslında bilfiil hükümete geçiş şeklinde eğilimin olduğu görülüyor. Özellikle göstericilerin bu konuda ısrarlı olması ve ülkenin daha büyük bir kaosa evrilmemesi için Sudan’daki askeri yapının biraz esnek davranma ihtimalinin yüksek olduğu gözüküyor.”

‘SUDAN’DA MESLEK ODALARI’NIN ÖNEMLİ ROLÜ VAR’

Özkan, Sudan’daki ayaklanmalarda Sudan Komünist Partisi’nin örgütlediği meslek odalarının halk ile hükümet arasındaki arabulucu rolünden dolayı önemine değindi. Sudan’ın hala Yemen savaşında aktif olarak rol aldığını dile getiren Özkan, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın oluşturdukları heyetle Sudan’a baskı unsuru olduklarını vurguladı:

Bogdanov, Rusya'nın Sudan Askeri Geçiş Konseyi'ni tanıdığını açıkladı
“Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden bir heyet askeri konsey ile görüşmeye gitti. Bu heyetin çok enteresan birtakım özellikleri var. Birincisi bu heyet Mısır’dan gelen bir heyetle birleşti. Hartum’da askeri düzeyde görüşmeler yaptılar. Normalde diplomatik arenada bildiğiniz gibi her ülke gider ama özellikle de işler durulduktan sonra belli bir istikrara kavuştuktan sonra gider ve ayrı ayrı heyetler halinde görüşürler, bunlar birlikte görüşüyorlar. Bu ortak bir programa sahip olduklarının en temel göstergesi, görüşmelerinde bu ajanda çerçevesinde yapılması enteresan. Bu heyet gelmeden hemen önce Mısır, Abdulfettah Sisi, adaşı Abdulfettah Burhan ile bir telefon görüşmesi yapıyor. Burada yapılan yorumlar genelde şu çerçevede. Sivil bir hükümet yeni bir hükümet teşkil edilmeden önce Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır ittifakı yeni kurulacak olan hükümeti şekillendirmeye, ona yön vermeye çalıştı. Bu önemli bir iddia, özellikle de toplantının gizli olması ve hiçbir şekilde toplantıyla ilgili fotoğraf ya da videonun dışarı sızmamış olması, bunun askeri konsey ya da Sudan hükümeti tarafından basına açıklanmamış olması burada birtakım gizli ajandaların çok ciddi kulis faaliyetlerinin yeni kurulacak hükümeti şekillendirme endişe ve kaygılarının ağır bastığını gösteriyor. Bu noktada henüz daha belirginleşmemiş bir şey var. Hala mutlaka ordu içerisinde hala el Beşir’i tutan bir kanat vardır. Bir defa bunların eski rejimden umudu kesmiş olması hasebiyle hala kendilerini el Beşirci olarak nitelendirmekten ciddi ölçüde kaçındıklarını söylemek lazım. İkincisi bunlar yeni döneme adapte olmaya çalışacakladır. Şu ana kadar gösteriler aylarca sürmesine rağmen Sudan ordusunun müdahale etmemiş olması, hiçbir halde seslerini çıkarmamış olması, açıklama yapmaktan dahi kaçınmış olması ordu içinde farklı kanatların bulunduğunu ve bu kanatlar arasındaki çekişme ve çatışmalara ordunun müdahalesinin şu ana kadar ciddi şekilde değiştirdiğini söylemek lazım. Artık Sudan’da gerek ekmek fiyatlarının yükselmesi gerek en temel ihtiyaç maddelerinin bulunamaması nedeniyle artık hayat çekilemez hale gelmiş, ülkenin yönetilemez bir noktaya geldiği ortaya çıkınca ancak, protestolar artık kontrol edilebilir noktadan çıkınca ordu da müdahale etmiş bulunuyor. Bütün Arap ülkeleri için bu geçerli. Devrim de olsa ayaklanma da olsa mutlaka eski rejimin adamları yeni süreçte aktörler olarak yerlerini alırlar, söylemlerini değiştirirler. Tunus’ta ve Mısır’da biz bunu gördük. Libya’da daha farklı şekilde de olsa devam eden bir süreç var. Ama göstericilerin, sendikaların iradesi, Sudan Komünist Partisi ve örgütledikleri meslek odaları çok önemli. Meslek odaları en önemli aktör olarak değerlendirilmesi gereken ve özellikle hükümetle yapılan görüşmelerde arabulucu olan, halkın taleplerini askeri konseye iletme konumunda olan bir yapılanma. Dolayısıyla bu noktada temelde bir sürü manipülasyon çabası var. Suudi Arabistan, Birleşmiş Arap Emirlikleri ittifakı bir taraftan, Mısır ile birlikte sıkıştırmaya ve yön vermeye çalışıyor. Sudan hala Yemen savaşında aktif olarak rol oynuyor. Acil müdahale güçleri adı altında Yemen savaşında Suudi Arabistan’ın başı çektiği koalisyonda çok aktif şekilde rol aldığını söylemek lazım. Askeri konsey içerisinde özellikle şu anda Abdulfettah Burhan’ın yardımcılığını yapan Humeydi. Ömer el Beşir döneminde de Yemen savaşında aktif rol almış birisiydi. Hala da kontrol mekanizmalarını elinde bulundurmaya devam ediyor.”

‘ASKERİ KONSEY TARAFLARLA KOMŞULUK İLİŞKİLERİNİ GELİŞTİRMEYE ÇALIŞACAKTIR’

Özkan’a göre Sudan’daki askeri konsey taraflarla komşuluk ilişkilerini geliştirmeye çalışacak gibi görünüyor. Özkan, Sudan’da yönetim kime geçerse, Kızıldeniz’de çok avantajlı noktaya geleceği görüşünde:

Sudan Gençlik ve Spor Bakanı, yurt dışına kaçmaya çalışırken havalimanında yakalandı
“Suudi Arabistan, Birleşmiş Arap Emirlikleri heyetinin çok apar topar bir ziyaret gerçekleştirmesi Katar’da Müslüman Kardeşlerin etkili olmasının önüne geçmesi öncelikli olarak engellemeye çalışıyor. Bu gayretlerin bir ürünü. Katar’ın da tabii ki birtakım girişimleri olacaktır. Ama Katar’ın şu ana kadar yaptığı şeylerle ilgili olarak yalanlama süreci gerçekleşti. Sudan’da şu anda yüksek askeri konsey büyük ölçüde tarafsız ve her ihtimale, her ülkeyle dostluğa, ilişkilerin geliştirilmesine açık bir pozisyon sergilemeye çalışıyorlar. Ama bundan sonraki süreçte gösterilerin alacağı şekle göre değişiklik gösterebilir. Ama şu anda askeri konseyin sergilemeye çalıştığı husus hiçbir eksenin doğrudan etkisi haline girmeden bütün taraflarla daha yapıcı daha olumlu daha komşuluk ilişkilerine dayalı bir çerçevenin ilerletilmesi şeklinde olacak gibi görünüyor. Ama uzun süre Sudan ve Birleşmiş Arap Emirlikleri’nin baskısına dayanması zor gibi. Çünkü darbeden hemen sonra yaşanan ekonomik sıkıntıları hafifletme anlamında Suudi Arabistan ve Birleşmiş Arap Emirlikleri’nin ayrı ayrı hem akaryakıt hem buğday, arpa, çeşitli gıda paketleri ve ilaç yardımında bulunduklarını ve Sudan’a ilk konteynır gönderen ülkelerin bunlar olduğunu söylemek lazım. Bu anlamda taraflar arasında bir yarış var, aslında bu bütün Arap coğrafyası için geçerli. Buna bir de İran faktörünü katmak gerek. Şu anda İran’ın Sudan ile ilgili olarak bir adımını görmedim, ama belki de olmuştur, diplomatik temaslar olmuştur. İran da en kısa süre içerisinde harekete geçecektir. Çünkü Birleşik Arap Emirlikleri’nin stratejilerini hatırlamakta fayda var. Özellikle Kızıldeniz civarındaki adalarda, Kızıldeniz’in Afrika yakasında çok ciddi bir hakimiyet ve nüfus savaşının olduğunu ifade etmek lazım. Bu Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında zaman zaman gerçekleşen, aynı zamanda İran ile de Riyad Abu Dabi yönetimleri arasında gerçekleşen bir mücadele. Orada üst kapma arayışları, askeri üsler bulundurma arayışları Kızıldeniz’deki hakimiyet mücadelesini oldukça kızıştırmış durumda. Sudan’da şu an kimin belirleyici olacağı oldukça önemli görünüyor. Sudan’daki hükümet kurma çalışmalarında eğer taraflardan biri baskın gelirse Kızıldeniz’deki kızışan hakimiyet mücadelesinde çok avantajlı noktaya gelecektir.”

‘SEVAKİN ADASI ÇOK KÜÇÜK BİR ADA, ASKERİ BİR ÜS KURULACAK BİR ADA DEĞİL’

Özkan, Sevakin Adası’nın askeri üs kurulacak kadar büyük olmadığını, sadece tarihi güzellikleri olan bir ada statüsünde olduğunu belirtti. Özkan, Sudan’daki darbenin Türkiye’de de böyle bir şeyin işareti olduğu yönündeki yorumların komik olduğunu ifade etti:

Devrik Sudan lideri Beşir'in evinde 130 milyon dolardan fazla nakit bulundu
“Sevakin Adası askeri bir üs kurulacak, hatta büyük çaplı bir sivil üs kurulacak konumda olan bir ada değil. Çok küçük bir ada, tarihi güzellikleri var. Arap basınına yansıyan bilgi şu şekilde. Burası özellikle Osmanlı döneminden kalma tarihi birtakım evler, eserler şeklinde turistik bir şeyi barındırıyor. Türkiye’nin de desteğiyle buradaki tarihi eserlerin, binaların restore edilmesi, bir turizm merkezine dönüştürülmesi ve bu noktada Türkiye ile işbirliğine gidilmesi durumu söz konusu. Adanın Türkiye’ye bağışlanması ya da Türkiye’ye kiralanması, Türkiye’nin burada askeri üs kurması gibi bir durum söz konusu değil. Türkiye’nin zaten Somali’de askeri eğitim verdiği ve Somali’nin muhtemelen birtakım deniz üslerinden yararlanması gibi bir durum söz konusu. Sudan’da da benzeri bir durum söz konusu. Çünkü iki ülke arasındaki ilişkiler iyiydi. Dolayısıyla orada da böyle birtakım küçük üsler şeklinde Sudan’ın Türkiye’ye tahsis ettiği şeyler olabilir. Ama bunun dışında Sevakin Adası ile ilgili böyle bir durum söz konusu değil. Darbe ile ilgili yorum yapanların Ortadoğu’yu Sudan’ı çok da fazla bilmediklerini ya da Arap basınını çok da fazla takip etmediklerini biliyoruz. Bu tür yorumcular Ortadoğu’da Arap dünyansın neresinde bir gelişme meydana gelse, onu ya Türkiye’ye karşı ya da lehinde bir olay olarak değerlendiriyorlar. Özellikle de olumsuz şekilde Türkiye’ye yönelik bir darbe, bir operasyon olarak değerlendirme durumu çok fazla. Bir yandan da bütünüyle haksız değil. Türkiye netice itibariyle Ortadoğu’daki çatışma eksenlerinden kanatlardan birini oluşturuyor. Dolayısıyla bu çatışmaların bir tarafı. Çatışmaların tarafı olunca da haliyle bu çatışmayı yaşayan ülkelerden bir tanesinde bir olay meydana gelince öyle ya da böyle Türkiye’yi etkiliyor. Ama bunu Türkiye’ye darbe olarak nitelendirmek, olayı vülgarize etmek, Türkiye’nin Ortadoğu’daki nüfuz hakimiyetinin önüne geçmeyi planlayan bir komplo olarak takdim etmek bu işi komedi kısmı. Bunların çok da ciddiye alınacak durumu yok. Ama netice itibariyle Türkiye bu çatışmaların içerisinde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin karşısında konumlanmış durumda bir kanattır. Dolayısıyla bu çatışmalardan, Sudan’daki darbeden de etkilenmemesi mümkün değil. Türkiye’nin çıkarlarının zedelenmesi meselesinde Türkiye’nin konuya angaje olma derinliğiyle yakından alakalı bir şey. Eğer bir meseleye çok fazla angaje olursa Türkiye o meseleden çok daha fazla etkileniyor. Ama daha mesafeli davrandığı takdirde ulusal çıkarların zedelenmesi çok daha hafif düzeylerde seyrediyor. O yüzden Sudan meselesinde de biraz Ömer el Beşir ile çok yakından fotoğraf vermiş olması Türkiye’nin, Erdoğan’ın bu noktada birebir Sudan’la ekonomik işbirlikleri şeklinde ortaya çıkan ve kısmen ittifak görüntüsü veren şeyden dolayı Türkiye’nin çıkarları belki bu noktada zedelenmiş olabilir Sudan’daki darbeden dolayı. Ama gerek Dışişleri’nin gerekse Erdoğan’ın açıklaması beklenilenden daha ölçülüydü, yumuşaktı. Çünkü artık Ömer el Beşir hükümetinin de bu kadar büyük yolsuzluklar, mağduriyetler içerisinde kendi halkını mağdur etmeye başladığında muhtemelen Türkiye’deki hükümet yetkilileri de fark etmeye başlamıştır.  Aslında bu darbenin bir halk ayaklanmasının sonucunda gerçekleşen ve klasik darbelere çok benzemeyen ve ülkedeki kaosun sonucu ortaya çıkmış bir darbe olduğunu ifade etmek lazım. Darbe her zaman darbedir, kediye kedi demekte fayda var. Ama bunun sıradan Türkiye’de gerçekleşen askeri darbelere benzer bir darbe olduğunu da söylersek yanılırız. Uzun süren bir halk ayaklanmasından sonra gerçekleşmiş olması aslında Mısır’daki Tahrir devriminden sonraki ordunun sürece el koymasına benziyor. Fakat Mısır’daki ordu çok güçlü ve dominant olduğu için tarihsel çıkarlarını korumak için harekete geçmişti. Hedefi belliydi, sivil bir yönetime izin vermesi asla mümkün değildi. Çünkü sivil bir yönetime izin vermek Cemal Abdünnasır’dan bu yana ordudan olmayan, askeri kökenli olmayan bir insanın yönetime geçmesi demek ordunun nüfuzunun kırılması demekti. Ama Sudan’da ordunun daha farklı bir pozisyon içinde yer aldığını, daha esnek olduğunu, halkla etkileşime daha açık olduğunu ve Mısır’dakine benzer kurumsal devasa çıkarların ülke üzerindeki hakimiyet meselesi kısmen geçerli olsa da ama burada Mısır ile mukayese edildiğinde nispeten çok daha yumuşak bir sürecin gerçekleştiğini ifade etmekte fayda var.”

Yorum yaz