GÖRÜŞ

Araştırma: Yanlış bilgi salgını ‘infodemi’ ile nasıl mücadele edilir?

İstanbul Bilgi Üniversitesi, Kovid-19 salgınıyla birlikte bir kez daha gündeme gelen yanlış bilgi salgını infodeminin tetikleyicileri ve etkilerini ortaya koyan bir araştırma yayınlandı. Çalışma, ‘yanlış bilgi nasıl oluyor da virüs gibi yayılıyor’ ve ‘bunun önüne nasıl geçilir’ sorularının cevaplarını ortaya koyuyor.
Sitede oku

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü ve Türkiye’de Kutuplaşmayı Azaltmak için Stratejiler ve Araçlar Projesi’nin (TurkuazLab) gerçekleştirdiği Türkiye özelinde Kovid-19 salgını örneğinden yola çıkarak bireylerin bilgi arama süreçlerini ve yanlış bilgi karşısındaki davranışlarını anlamayı amaçlayan “İnfodemi ile Etkin Mücadele İçin Bireylerin Yanlış Bilgi Karşısındaki Tutumlarının ve Bu Tutumların Belirleyicilerinin Araştırılması: COVID-19 Örneği” başlıklı araştırma projesinin sonuçları açıklandı. 

Yapılan araştırmaya göre, insanların bilgiyi yayma motivasyonu çoğunlukla yakınlarını, sevdiklerini bilgilendirmek ve korumak. Bilgileri doğrulamamanın sebeplerinde biri ise ‘kişi ya kendini bilgiyi doğrulayacak kapasitede görmüyor ya da kimseye güvenmiyor’ şeklinde tezahür eden genel ‘nihilizm’ hali.

TÜBİTAK tarafından desteklenen araştırmada, aynı zamanda yanlış bilgi salgını olarak bilinen infodemiyi önleme mekanizmalarının geliştirilebilmesini ve Kovid-19 salgını sürecinde bireylerin pandemi hakkında yanlış bilgileri hangi kaynaklardan edindikleri ve yaygınlaştırdıklarını tweetler üzerinden incelendi. 

İncelenen tweetlerin analizine göre ise atılan Türkçe tweetler arasında yanlış bilgiye erişme oranı yüzde 5 dolaylarında. 

‘Yanlış bilgi bir virüs gibi yayılıyor’

Sonuçların açıklandığı basın toplantısında konuşan İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı ve BİLGİ Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, yanlış bilgi ve haberin bir virüs gibi hızla yayıldığını vurgulayarak “Kriz anlarında insanların büyük oranda yanlış bilginin yaygınlığından dolayı güvenilir bilgiye erişememesi ve yanlış bilginin çok hızlı yayılması diye tanımlıyoruz bu kavramı. İçinde bulunduğumuz şartlarda koronavirüs nasıl bir virüs olarak yayılıyorsa, yanlış bilginin ve haberin de bu şekilde yayılmasını infodemi olarak adlandırıyoruz. İnfodemiyi belki yanlış haber salgını diye Türkçeleştirebiliriz. İnfodemiyi, koronavirüs gibi herkesin hayatını doğrudan etkileyen bu durumda çok daha şiddetli görüyoruz. Kovid-19 zamanında bilginin hacminin çok artması, yani bilişsel olarak hepimizin kapasitesinin üzerinde bir bilgi akışı var, bu noktada doğru ve yanlışı ayırmak kolay olmuyor. Bu çok evrensel bir sorun” ifadelerini kullandı. 

Hangi durumlar infodemiye sebep oluyor?

Semerci, infodemiye yol açan önemli sebeplerden birinin bilginin hızlı bilgiyi amaçlayan küresel bilgi ekosistemi olduğuna işaret ederek “İnfodemiye yol açan nedenlerden biri pandemi psikolojisi. Siyasi kutuplaşma çok önemli. Özellikle medya kullanımı, yankı odaları yani kendimize benzer sesleri duyurduğumuz ve bilginin akışının tamamen benzer kanallardan olduğu bir noktada ciddi bir sorun yaratabiliyor. Hızlı bilgiyi teşvik eden küresel bilgi ekosistemi, bilgi ekosistemi tamamen değişiyor. Farklı bir biçimde haber kaynakları devreye giriyor. Bunu artıları ve eksileriyle düşünmek gerekli. Devletler birebir müdahale edebiliyorlar, dezenformasyon üretebiliyorlar. Aynı zamanda bilgiyi çoğaltan platformlar ve internet sitelerini de sayabiliriz. Tüm bunlar infodemiye yol açan nedenler olarak özetlenebilir” dedi.

‘Araştırmaya göre Türkçe tweetler arasında yanlış bilgiye erişme oranı yüzde 5 civarında’

Araştırma kapsamında Türkçe olarak atılmış 7 milyon tweetin içinde 10 bin tanesinin örneklem yöntemiyle çekilerek analiz edildiğini söyleyen Ekonomist Cankut Kuzlukluoğlu koronavirüs sürecindeki yanlış haber kaynaklarını “Biz yanlış bilginin karakteristik özelliğini ortaya çıkarabilmek için haberlerin yapısal özellikleriyle ilgili bir model kurduk. Buna göre bir internet bağlantısının yanlış bilgi içerip içermemesini, internet bağlantısının haber mi yoksa köşe yazısı mı olduğunu, haber kaynağında görselin olup olmamasıyla açıklamaya çalıştık. Bunun sonucuna göre bir internet bağlantısının yanlış bilgi içermesini belirleyen en büyük faktörlerden biri bağlantının bir köşe yazısı olması çıktı. Yani internet bağlantısının bir haber olması, yanlış haber olmasını belirli bir oranda azaltıyor. Öte yandan haberde kaynak belirtilmişse o metnin yanlış haber olma olasılığı yine belirli bir oranda daha az çıktı. Elimizdeki verilerin analizine baktığımızda Türkçe Twitter dünyasındaki kaynaklar arasında yanlış bilgiyle karşılaşma oranının yüzde 5 civarında olduğunu bu yanlış bilgilerin ise daha çok köşe yazıları ve kaynak içermeyen metinlerde olduğunu ortaya koydu sözleriyle anlattı.  

İnsanları yanlış bilgi yayma motivasyonu ne?

Siyaset Bilimci Dr. Gizem Türkarslan araştırma kapsamında yaptıkları görüşmelerde, insanların yanlış bilgiyi nasıl yaydıklarını ve arkasındaki motivasyonlarını ve mantıksal çerçevelerini “Yanlış bilginin yayılmasındaki en büyük aktör bireyler, yani biziz. Yanlış bilgi paylaşımının sosyal bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Genel olarak baktığımızda paylaştığımız bilginin doğru ya da yanlış olduğunun farkında değiliz. Aynı zamanda ayırt edemediğimiz bu bilgiyi bir doğrulama mekanizmasına sokmuyoruz. Bilgi kaynaklarını da yetersiz buluyoruz, genel bir güvensizlik duyuyoruz şeklinde anlattı ve ekledi:  

‘Koronavirüs sürecinde yakın çevremizi bilgilendirmek ve korumak amacıyla bilgileri paylaştık’

“Koronavirüs salgını süresince bilgiyi paylaşma motivasyonlarından biri, yakın çevremizi bilgilendirme isteği. İkincisi ise yakın çevremizi korumak istiyoruz. Diğer bir motivasyon ise sosyal medya üzerinde karşısındakinin fikrini değiştirme gibi didaktik bir biçimde karşısındakine doğruyu öğretme. Aynı zamanda dayanışma ağları da bu motivasyonlardan biri. Sosyal izolasyonda kaldığımız bu dönemde kişilerin kendi tepkilerini duyurma amaçları azaldı, bu tepkiyi duyurmak amacı olarak da bilgi paylaşımı yapıldı.”  

‘Kişi ya kendini bilgiyi doğrulayacak kapasitede görmüyor ya da kimseye güvenmiyor’

Görüşmelerde sadece çok küçük bir kesimin aldığı bilgiyi doğruladığını söyleyen Türkaslan “Alınan bilgiyi doğrulamama sebeplerinden biri de, düşük medya okuryazarlığı. Kişi ya kendini bilgiyi doğrulayacak kapasitede görmüyor ya da kimseye güvenmiyor. Burada genel bir nihilizmden bahsedebiliriz. Üçüncü olarak ise ‘Her şeyi Allah bilir, biz bilemeyiz’ gibi bir kadercilik. Diğer bir sebep ise, ‘paylaştığım bilgi yanlış olsa ne olur’ tavrı. Bir de, ‘zaten ben paylaşmıyorum,’ diyen bir kesim var. Ancak bir şekilde bu bilgiler, söylentiler herkes tarafından biliniyor. İnsanlar bilgiyi yaydığını kabul etmiyor. Aynı zamanda manipüle edilemeyeceğine dair bir güven de mevcut. Bir de ‘herkesin bildiği zararsız şeyleri paylaşıyorum’ diyenler var. Son olarak da ‘ben zaten güvendiğim kaynaklardan bilgi alıyorum’ diyorlar” dedi. 

‘Bilgiye olan güvensizlik komplo teorilerine inancı tetikliyor’

Türkaslan bilgilerin doğru veya yanlış olarak ayırt edilememesinin sebeplerini “Öncelikle, bilgi ekosistemine yönelik yoğun güvensizlik. Medya özeline baktığımız zaman da özellikle kutuplaşmanın ve medyanın yeterli bilgi vermediğini düşünen kişilerin yoğunluğu da çok dikkat çekici. Bu neden önemli? Güvenemediğimiz için doğru, yanlış ayrımı yapamıyoruz. Bu ayrımı yapamadığımız zaman komplo teorilerine, bu karmaşık durumları bizim için basitleştiren büyük anlatıları inancımız daha açık oluyor. İnsanlar güvendikleri sağlık çalışanlarından aldıkları bilgileri aktarıyorlar. Ancak bunlarda güvenilir doğrulama yapmadığımız için bazı zamanlarda yanlış bilginin yayılmasına da katkı yapıyor” şeklinde özetledi. 

‘Emekliler ve işsizler daha fazla komplo teorilerine inanıyor’

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Emre Erdoğan ise araştırma kapsamında yapılan anket çalışmasının ayrıntılarını paylaştı. Erdoğan, yaptıkları anket çalışmasında sadece demografik değişkenlere bakıldığında emeklilerin ve işsizlerin daha fazla komplo teorilerine inandığı sonucunun çıktığını söyledi. Erdoğan, buna parti taraftarları eklendiğinde CHP ve HDP ve İYİ Partililerin, diğer değişkenler kontrol edildikten sonra dahi daha fazla komplo teorilerine inandığını açıkladı. 

‘Dünyada halkın hiç haberdar olmadığı şeyler olduğuna inananların oranı yüzde 77’

Ankete katılanların cevabına göre ‘dünyada halkın hiç haberdar olmadığı şeyler olduğuna’ inananların oranı yüzde 77. Siyasetçilerin aldıkları kararların arkasındaki nedenleri açıklamadığının düşünenler de yüzde 63 oranında. Katılanların yüzde 51’i ise siyasi kararları etkileyen gizli örgütlerin olduğu görüşünde. Hükümetlerin tüm vatandaşları yakından gözetlediğine inananların oranı da yüzde 45. 

‘İşsizler devlet kurumlarına güvenmiyor’

Erdoğan kurumlara güvenin, ürettikleri bilgilere de güvenmek anlamına geldiğini ve bu sebeple bu güveni ölçmek amacıyla katılımcılara hangi kuruma ne kadar güvendiklerini sorduklarını söyleyerek “Orta yaş grubunda bulunan insanlar devlete daha çok güveniyor. Kırsal bölgede yaşayanlar, ev kadınları devlet kurumlarına daha fazla güveniyor. Kimler daha az güveniyor? İşsizler. Aynı zamanda yüksek eğitim almış kişiler devlet kurumlarına daha az güveniyor. Komplo teorilerine inanç arttıkça devlet kurumlarına güven azalıyor. Uluslararası kurumlarda ise eğitim arttıkça bu güven artıyor. Kadınlar ve öğrenciler bu kurumlara daha çok güveniyor” dedi. 

‘Türkiye’de koronavirüs önlemlerine uyduğunu söyleyenlerin oranı yüksek’

Araştırma kapsamında yapılan ankete göre Türkiye’de koronavirüs önlemlerine uyduğunu söyleyenlerin oranı yüksek. Kalabalık ortamlara girmeyenlerin ve insanlarla tokalaşmayanların oranı yüzde 91’ken, katılımcıların yüzde 90’ı maske kullanıyor. Araştırmaya göre, sık sık el yıkayanların oranı yüzde 88, zorunda olmadıkça evden çıkmayanların oranı ise yüzde 87. 

‘Türk geninin koronavirüse yakalanmayı engelleyeceğine inananların oranı yüzde 15’

Anketin sonuçlarına göre işkembe ve kelle paça içmenin bağışıklığı yükselterek koronavirüsten koruyacağına her iki kişiden biri inanıyor. Koronavirüsün yarasa çorbasın içerek yayıldığına inananların oranı ise yüzde 29. Maske ve benzeri tedbirler almadan da koronavirüsten korunabilineceğine inananların oranı da yüzde 18. Türkiye’de yaşayanların genetik yapısı koronavirüse yakalanmayı engelliyor diyenlerin oranı yüzde 15. Sıvı gümüş içerek koronavirüsten korunacağına inananların oranı da yüzde 8. 

‘Sputnik en çok duyulan doğrulama kaynaklarından üçüncüsü’

Koronavirüsle alakalı bilgileri katılımcıların yüzde 80’inden fazlası Sağlık Bakanlığı’ndan ve televizyon programlarından takip ederken, yüzde 13 ile bilgi alımın en sonra sonunda yabancı internet siteleri var.  Katılımcılar koronavirüs ile bilgilerde en çok aile ve arkadaşlarına güvenirken, yine en az yabancı haber sitelerine güven duyuluyor. Katılımcılar en fazla yalan haberle ise televizyon programlarında rastladığını düşünüyor.

Erdoğan “Yaptığımız ankette insanlara ‘acaba doğrulama kaynaklarını biliyorlar mı’ diye sorduk. Katılanların verdikleri cevaplara göre en çok Sağlık Bakanlığı’nın internet sitesini kullanılıyor, yüzde 70 oranında. Bunun arkasından yüzde 31 ile BBC Türkçe geliyor. Sputnik, yüzde 12. Daha sonra yüzde 11 ile Evrim Ağacı. Doğruluk Payı’nı duyanların oranı yüzde 10. Teyit.org’un ise yüzde 8. Bu tür doğrulama kuruluşlarının duyulma oranı yüzde 10’u geçmiyor” dedi. 

İnfodemiyle nasıl mücadele edilmeli?

İnfodemiyle mücadele yöntemlerini anlatan Prof. Dr. Semerci “Yanlış bilgi sahibi olmak bir sonuç. Örneğin doğrulama yapmayı bilmediğimizde, doğrulama kurumları hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmak ve kolay olduğunu göstermek gibi yollar izleyebiliriz. Bu araştırmanın bize gösterdiği farkındalık eksikliği, bu farkındalık eksikliğine bağlı olarak da komplo teorileri de dahil olmak üzere, yanlış bilginin olup olmadığı konusundaki bilgi eksikliği var. Bilgi kaynaklarını çeşitlendirmek de var. Bağımsız bilgi kaynakları da sağlanmalı. Komplo teorileri düşüncelerine sahip olan kişileri bir şekilde ikna ederek doğru bilgileri aktaracak bir yol izlemek önemli. Yanlış bilgiyi yayma konusunda da kişileri ancak doğruladıkları bilgileri paylaşma konusunda bilinçli paylaşıma itmek gerekiyor. Kurumlara güven konusunda da kurumların bunu düşünmesi gerekiyor. Kurumların yarattıkları bu güvensizliği nasıl geri alacaklarına dair kafa yormaları gerekiyor. Özellikle sağlık konusunda sade bir dil kullanmak erişim konusunda yararlı olacaktır” dedi. 

Yorum yaz