‘Batı her zaman İsrail’i kayırdı ama bu kadar ikiyüzlü yaklaşıma eriştiklerini görmemiştim’
16:04 03.11.2023 (güncellendi: 11:48 06.11.2023)
Gazze ve Batı'nın çifte standartları
Abone ol
Çağlar Tekin’e göre, ABD ve Batılı siyasi elitler her zaman İsrail’i kayırsa da son çatışmadaki sivil katliamlarla yansıyan çifte standartlar artık göze giriyor. Tekin, bu durumda Batı’da yükselen yeni sağcılık ve neonazizmin etkisi olduğunu belirtirken, Rusya’yı hedef alan çifte standartlara dikkat çekti.
İsrail’deki Benyamin Netanyahu yönetiminin HAMAS’ın 7 Ekim’deki terör saldırısına karşı bir ayı bulan ağır misillemesi dünyayı şaşkına çevirdi. Hamas militanlarını hedef aldığını söyleyen İsrail, adeta ‘toplu cezalandırma’ ile çok ağır sivil kayıplara yol açarken, sağlık tesisleri dahil her yeri vurarak ayrım gözetmeyen bir operasyon yürütüyor. İsrailli askeri yetkililer Batı televizyonlarından bir tek HAMAS komutanı için 100’e yakın insanın hayatını yitirdiği saldırıları soğukkanlı biçimde aktarıyorlar.
BM örgütleri ve Genel Sekreter Antonio Guterres’in bile tepki gösterdiği bu durum ‘savaş suçu’ tartışmaları başlatsa da Batı kontrolündeki Uluslararası Ceza Mahkamesi (UCM) gibi kurumlardan çıt çıkmıyor.
Son olarak krizin vehameti BM örgütlerinin dağıttığı raporlara yansıdı. BM insan hakları kuruluşları Ukrayna’da 20 ayda ölen sivillerin sayısını 9 bin 900 olarak tahmin ederken, İsrail-Filistin çatışmasında bu kadar sivilin sadece üç-dört haftada hayatını yitirmesi dikkatlerden kaçmadı.
Gazze’deki çatışmayı, yaşanan insanlık dramı karşısında uluslararası kuruluşların sessizliğini ve Batı’nın çifte standartlarını, Gazeteci Çağlar Tekin ile konuştuk.
‘Neonazizm ile paralel biçimde ilerliyor’
Çağlar Tekin’e göre, Batı’nın Gazze’deki katliama karşı sessiz kalmasının altındaki sebep yükselen aşırı sağcılık ve neonazizm ile alakalı. Tekin, Batı’nın İsrail’i hep kayırdığını ancak çifte standartlı tutumun hiç bu kadar ayan beyan ortaya çıkmadığını söyledi:
“Bu iş aslında yıllardan beri anlatmaya çalıştığımız, Batı’da bir ultra-milliyetçiliğin, yeni bir ultra-sağcılığın, bir neo-azizm’in yükseltilmesi ile paralel biçimde ilerliyor. Batı hiçbir zaman İsrail’e karşı eşitlikçi yaklaşımda olmamıştı. Ama bu kadar ayan beyan bir şekilde İsrail’in yaptıklarını meşru gören, destekleyen, ikiyüzlü yaklaşıma eriştiklerini görmemiştim. Burada bir kademe yükselme olduğunu ne yazık ki görüyoruz. Ve kendilerinin zamanında hiç ses çıkarmadığı işleri şimdi Filistinlilere yıkıp onun üzerinden bir yükseliş yakalamaya çalışıyorlar. Veya ekstrem yalanlar uyduruyorlar. Hiçbirimizin unutmaması gereken ‘HAMAS’lılar 40 İsrailli bebeğin kafasını keserek katletti’ yalanı var. Bunu i24’ten CNN’e varana kadar pek çok kanal üzerinden söylediler. İsrail Başbakanı’na ve ABD Başkanı Biden’a söylettiler. Biden ‘Ben bu görüntüleri izledim’ dedi. Daha sonra Beyaz Saray ‘Öyle bir görüntü yok’ demek zorunda kaldı. CNN’de bu konuşmayı yapan spikerler ve muhabirler işlerine devam ediyor. Bu kadar büyük bir yalan ortaya attıkları halde işten çıkartılmadılar. Bu da yalanın teşviki anlamına geliyor. Burada bilinçli bir tercih olduğunu görüyoruz. Ekranlara çıkardıkları isimler de önemli.”
‘O çocuğu ÖSO öldürdü. Filistinliydi, İsrailli değildi’
Ukrayna krizi sırasında CNN ekranlarından Ukraynalılar için sarf edilen ‘Onlar bizim gibi beyaz tenli, mavi gözlü’ cümlelerini anımsatan Tekin, bu söylemlerin Batı’nın ırkçı yapısını ortaya çıkardığını belirtti. Tekin, özellikle Batı medyası ve sosyal medyadaki yalanlara dikkat çekti:
“Filistin-Ukrayna kıyaslaması yapılabilir. ‘Ölenler beyaz tenli mavi gözlü insanlar, bizden insanlar’ dendi. Irkçılığın bu kadar net tarifidir bu. Eğer sokak röportajında bana ırkçılığı bir cümle ile göster deseler, bu cümleyi seçerim. Bir çocuk vardı yıllarca anlattık, unutuldu. Kimse de öğrenmek istemedi. İsmi Abdullah İsa. Filistinli bir çocuktu. 2016 yılında Suriye’de ÖSO komutanları tarafından, Nureddin Zengi Tugayları tarafından öldürüldü. Başı kesilerek katledildi. Vahşice katledildi. Ve bu çocuğun görüntülerini 7 Ekim sürecinde ‘HAMAS, İsrailli çocukları katlediyor’ diye yayınladılar. Sosyal medyada hala dolaşıyor bu görüntüler. O çocuğu ÖSO öldürdü. Filistinliydi, İsrailli değildi. Ve Nureddin Zengi Tugayları bir yere gitmedi. Silahını ABD ve İngiltere vermişti. Hala İdlib’te varlıklarını sürdürüyorlar. Benzer katliamlar yapmaya da devam ediyorlar. Bize bunları yıllarca bu şekilde anlattılar.”
‘Buça’nın daha sonra Ukrayna yönetiminin uydurduğu bir palavra olduğu ortaya çıkmıştı’
Tekin, Batı’nın katliamlar konusundaki çifte standartlarına örnek olarak Kiev'in Buça katliamını örnek gösterdi. Beyaz tenli oldukları için 2,5 milyon Ukraynalıyı mülteci olarak kabul eden Batı’nın bir yıl önce 20 bin Iraklı ve Afgan’a yaptığı muameleyi anımsatan Tekin, siyasi elitlerin riyakarlığına dikkat çekti:
“7 Ekim’deki saldırıdan sonra Biden ulusa sesleniş konuşması yaptı. ‘Siviller katledildi, toplu mezarlar yapıldı’ demesini bekledik. Ama demedi. Bunu Ukrayna’daki Buça meselesi için demişti. Buça’nın daha sonra Ukrayna yönetiminin uydurduğu bir palavra olduğu ortaya çıkmıştı.
Batı neden bunu yapıyor? Aslında birden fazla sebebi var. Tarihsel sebepleri de var. Batı’da ırkçılık ve neo-nazizm yükseltildi. AB diplomasi şefi Borrell’’den ‘Biz medeni bahçeyiz, dünyanın kalanı vahşi orman’ açıklaması geldi. 5 milyona yakın Ukraynalı mülteci ortaya çıktığında AB’ye 10 gün içinde 2,5 milyon insan gidebildi. Halbuki aynı dönemde, bir sene önce, 20 bin Iraklı, Afgan ve Suriyeli, Polonya sınırında ölüme terk edilmişti ve soğuktan donarak ölmüştü. 2,5 milyon Ukraynalı 10 günde Avrupa’nın tüm kentlerine dağılırken, 20 bin kişi Polonya üzerinden girmeye çalışırken donarak öldü. Avrupa ülkeleri Suriyeliler için 25 kişilik, 30 kişilik kotalar koydular. Daha utanç verici olan, Ukraynalılara izin verme sebeplerini 'Onlar bizden’ diye açıklamalarıydı. Beyaz tenli, mavi gözlü olmalarıydı. ‘Eğitimli’ dediler ama o da yalan. Batı eğitimli olanları seçti, eğitimsiz olanları Türkiye’ye iade etti. AB ile geri kabul anlaşmaları bunun üzerine kurulu.”
Batı neden bunu yapıyor? Aslında birden fazla sebebi var. Tarihsel sebepleri de var. Batı’da ırkçılık ve neo-nazizm yükseltildi. AB diplomasi şefi Borrell’’den ‘Biz medeni bahçeyiz, dünyanın kalanı vahşi orman’ açıklaması geldi. 5 milyona yakın Ukraynalı mülteci ortaya çıktığında AB’ye 10 gün içinde 2,5 milyon insan gidebildi. Halbuki aynı dönemde, bir sene önce, 20 bin Iraklı, Afgan ve Suriyeli, Polonya sınırında ölüme terk edilmişti ve soğuktan donarak ölmüştü. 2,5 milyon Ukraynalı 10 günde Avrupa’nın tüm kentlerine dağılırken, 20 bin kişi Polonya üzerinden girmeye çalışırken donarak öldü. Avrupa ülkeleri Suriyeliler için 25 kişilik, 30 kişilik kotalar koydular. Daha utanç verici olan, Ukraynalılara izin verme sebeplerini 'Onlar bizden’ diye açıklamalarıydı. Beyaz tenli, mavi gözlü olmalarıydı. ‘Eğitimli’ dediler ama o da yalan. Batı eğitimli olanları seçti, eğitimsiz olanları Türkiye’ye iade etti. AB ile geri kabul anlaşmaları bunun üzerine kurulu.”
‘Filistin meselesi üç beş günde olmadı’
Ukrayna savaşının çıkma sebebinin Batı politikaları olduğunu anımsatan Tekin, Filistin meselesinin de Batı ve kapitalizmin çıkarıyla alakalı olduğunu belirtti. Tekin, İsrail’in ağır misillemesine verilen tepkinin de sınırlı kaldığını söyledi:
“Ukrayna savaşının çıkma sebebi de Batı’nın politikalarıydı, İsrail’in Filistin’i yok etmesinin temelinde yatan şey de Batı’nın ve kapitalizmin çıkarları. Yani Filistin meselesi, 3 günde 5 günde olmadı. 75 yıldır insanlık oradaki işgal ve soykırım sürecini izliyor. Bunun politik altyapısı ve gazetecilik dünyasında ideolojik altyapısı var. Bunu tam da bu süreçte görüyoruz. Tüm dünyadan İsrail’e karşı tepki gösterebilen birkaç ülke oldu; Venezuela, Şili, Kolombiya, Bolivya. Fiili tepkiden bahsediyorum... Büyükelçilerin çekilmesi, yaptırım uygulanması vs. Cumhurbaşkanı Erdoğan da sözlü tepki gösteriyor ama yaptırım uygulanmadı. Bu Türkiye’ye özgü değil. BAE de, Suudi Arabistan da böyle. Suriye dışındaki tüm Arap ülkeleri için durum bu. Suriye’nin beli kırılmış durumda zaten, fazla şey yapma şansları yok. Ama en azından diğerleri hiçbir şey yapmazken top atışlarıyla İsrail’e yanıt veriyorlar. Onun dışında fiili olarak İsrail’e karşı adam atan başka ülke yok saydıklarım hariç.”
‘Uluslararası sistem düzgün çalışsaydı İsrail’in işgali durdurulurdu’
Çağlar Tekin’e göre, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte uluslararası adalet sistemi doğrudan ABD’nin denetimine geçti. İsrail’in aleni bir şeklide Gazze nüfusunu tehcir etmeyi planladığını söyleyen Tekin, Uluslararası Ceza Mahkemesi dahil uluslararası kuruluşların İsrail’e göz yumacağı yorumunda bulundu:
“Uluslararası Ceza Mahkemesi de dahil olmak üzere bir bütün olarak uluslararası sistemin, özellikle 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte doğrudan Batı’nın ve ABD’nin denetimine girdiğini görüyoruz. Yani İsrail’e karşı bir şey yaparlar mı, yapmazlar mı? Bu İsrail’in yaptığı ilk katliam değil ki. Cezayı geçtim, hiç kınama bile almadı. Bugün de bunun bir benzeri devam edecek. Asıl mesele zaten uluslararası konjonktürün, egemenlik mekanizmasının bir yerden sonra insanlık için tersten çalışır hale gelmesi. Dolayısıyla buradan İsrail’e herhangi bir yaptırım hatta kınama bile gelmeyecek. BM’nin içinden kimi sesler geliyor, kimi devletler itiraz ediyor. Ama bunlar da haliyle bu egemenliği kıramadığı ölçüde, görüntüyü kurtarma anlamı taşıyor veya diplomatik olarak insanların temel isteklerini dile getiren sözlerle sınırlı kalıyor. Onun dışında anlam taşıyacak bir atmosfer yok. Bu büyük katliamı izliyor herkes. Dolayısıyla UCM dahil uluslararası sistem de izlemeye devam edecek. Zaten fiili bir yaptırım gücü olmayacak. Elbette Netanyahu’ya dava açabilirler ama politik olarak açmayacaklarını düşünüyorum.
Uluslararası sistemin düzgün çalıştığı bir atmosferde, bu saldırıyı durdurmaya varan işleri gördük. Şu anda uluslararası toplum isterse İsrail’in saldırılarını 15 dakikada durduracak güce sahip midir? Sahiptir aslında. Ama bunu yapmayacağını bildiğimiz için, beklentiye girmiyoruz. Aslında bağımsızlıkçı, eşitlikçi çalışan bir dünya sisteminde, İsrail’in Filistin’i işgal etmesi bile durdurulurdu. Bu katliamları izlemek zorunda kalmazdık. Milyonlarca insandan bahsediyoruz. Üstelik 10 günlük bir saldırıdan da bahsetmiyoruz. İsrail, Gazze’yi nasıl boşaltacağını tartışıyor. Bu insanları sürmeyi planlıyorlar, başlı başına bir suç. İkincisi Sina’ya kabul etmesi için Mısır’ı zorluyorlar. Velev ki kabul etti, çadırda yaşayacakları, bir süre sonra birkaç bina yapılacakları, sürgün edilmiş, orada da suçlu pozisyonuna sokulmuş, izolasyon içinde yaşamak zorunda bırakılmış olacaklar. Filistinlilerin tarihsel kaderi aslında. Biz bunu biliyoruz. Filistinliler Suriye’ye de sürüldü, Lübnan’a da sürüldü, Ürdün’e de sürüldü ve oradaki mülteci kampları yıllardan beri insanlığın en acı çektiği noktalardan birisi.”
Uluslararası sistemin düzgün çalıştığı bir atmosferde, bu saldırıyı durdurmaya varan işleri gördük. Şu anda uluslararası toplum isterse İsrail’in saldırılarını 15 dakikada durduracak güce sahip midir? Sahiptir aslında. Ama bunu yapmayacağını bildiğimiz için, beklentiye girmiyoruz. Aslında bağımsızlıkçı, eşitlikçi çalışan bir dünya sisteminde, İsrail’in Filistin’i işgal etmesi bile durdurulurdu. Bu katliamları izlemek zorunda kalmazdık. Milyonlarca insandan bahsediyoruz. Üstelik 10 günlük bir saldırıdan da bahsetmiyoruz. İsrail, Gazze’yi nasıl boşaltacağını tartışıyor. Bu insanları sürmeyi planlıyorlar, başlı başına bir suç. İkincisi Sina’ya kabul etmesi için Mısır’ı zorluyorlar. Velev ki kabul etti, çadırda yaşayacakları, bir süre sonra birkaç bina yapılacakları, sürgün edilmiş, orada da suçlu pozisyonuna sokulmuş, izolasyon içinde yaşamak zorunda bırakılmış olacaklar. Filistinlilerin tarihsel kaderi aslında. Biz bunu biliyoruz. Filistinliler Suriye’ye de sürüldü, Lübnan’a da sürüldü, Ürdün’e de sürüldü ve oradaki mülteci kampları yıllardan beri insanlığın en acı çektiği noktalardan birisi.”
‘Tolstoy’un romanını yasaklamayı, Putin’in hangi kararıyla ilişkilendirebiliriz’
Çağlar Tekin, hükümetlerinin siyasi tasarruflarından ötürü Rusya’dan sporculara yasak getiren Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin İsrailli sporculara gelince aksi tavır takınmasındaki çifte standarta da dikkat çekti:
“Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin aldığı karar bir anlamda doğru. İsrailli sporcular, hükümetlerinin yaptıkları yüzünden sorumlu tutulmayabilir. Bu gayet anlaşılır. Ama bu anlayışın güçlendirilmesi için öncelikle Rus sporculara yaptırımların durdurulması gerek. Daha beteri, Batı’da Dostoyevski ve Tolstoy yasaklandı. Tolstoy’un romanını yasaklamayı, Putin’in hangi kararıyla ilişkilendirebiliriz? 200-250 yıl önce yaşamış, dünyanın temel değerlerinden biri haline gelmiş bu isimleri yasaklamayı, Turganyev’i yasaklamayı, neye sığdırabiliriz? Bunu ancak Nazizme sığdırabiliriz. Nazizmin bir parçası da İsrail yönetimi. Evet İsrailli sporcuların bireysel olarak cezalandırılması anlamsız olur. Ama eşitlik ilkesi varsa, Rus sporcular neden yasaklanıyor? Cezalandırılıyor? Dostoyevski’yi yasakladınız. Berlin Flarmoni Orkestrası’nın başındaki Rus şefi yasakladınız. O şefin, Ukrayna’da ne gibi bir suçu olabilir? Ki Ukrayna’nın sebepleri, Filistin ile çok başka. Ki Ukrayna’da Batı’nın ciddi bir belirleyiciliği var.”
‘Kiev’deki darbecilerin katliamları için soruşturma açıldı mı?’
Batı’nın Kiev’de desteklediği darbecilerin 2014’ten beri katliamlarına karşı hiçbir soruşturma açılmadığını anımsatan Tekin, dünyanın eşitlikçi bir sisteme ihtiyaç duyduğunu dile getirdi. Tekin, bugün Batı’da Filistin lehine protesto yapmanın bile zorlaştırıldığını anımsattı:
“Ukrayna’da bir katliam varsa, sebebi Rusya’nın başlattığı savaş değil, 2014’ten sonra Donbass hattında yaşananlar. Darbeyle başa gelen Batı destekli Neo-Nazilerin yürüttüğü büyük katliam söz konusu. BM raporlarına göre 20 binin üzerine çıkmış sivil katliamından bahsediyoruz. Bu sivillerin katledilmesine yönelik bir soruşturma açıldı mı? Açılmadı. Onlara silah, para, asker desteği verilmeye devam ediliyor. Zelenskiy rejiminin atadığı komutanlar zaten neonazi ideolojisinden gelen, bu katliamların sorumlusu isimler. Ukrayna yönetiminin Donbass’ta gerçekleştirdiği katliamın benzerini Filistin’de görüyoruz. Buna karşı da uluslararası camianın sesi çıkmıyor.
Bu, dünyanın eşitlikçi bir sisteme ihtiyaç duyduğunu, Batı hegemonyasının sona ermesi gerektiğini ve bu konuda adım atılması gerektiğini gösteriyor. Bu büyük bir ikiyüzlülük. Büyüyen bir süreç var. Eskiden Filistinlilerin öldürülmesini, Batı’da protesto etmek bir haktı. Artık bu protesto hakkı bile insanların elinden alındı. İngiltere’de sokağa zorla çıkıyorsunuz, yasak koyuluyor. Almanya’da, ABD’de, Fransa’da durum bu şekilde. Siz, insanların katledilmesini protesto ederken bile yasaklanıyorsunuz. Batı’nın demokrasi çerçevesi buraya kadar geriledi.”
Bu, dünyanın eşitlikçi bir sisteme ihtiyaç duyduğunu, Batı hegemonyasının sona ermesi gerektiğini ve bu konuda adım atılması gerektiğini gösteriyor. Bu büyük bir ikiyüzlülük. Büyüyen bir süreç var. Eskiden Filistinlilerin öldürülmesini, Batı’da protesto etmek bir haktı. Artık bu protesto hakkı bile insanların elinden alındı. İngiltere’de sokağa zorla çıkıyorsunuz, yasak koyuluyor. Almanya’da, ABD’de, Fransa’da durum bu şekilde. Siz, insanların katledilmesini protesto ederken bile yasaklanıyorsunuz. Batı’nın demokrasi çerçevesi buraya kadar geriledi.”
‘Filistin’de gördüklerimiz ise bu karanlığın büyüyeceğini gösteriyor’
Tekin, uluslararası sistem değişmedikçe Batı’nın ırkçı ve aşağılayıcı tavrının süreceği görüşünde:
“Batılılar gelip Türkiye’de ve diğer ülkelerde hak-hukuk-adalet demeye devam ederler. Utanacak değiller. Ama söylediklerinin bir karşılığı olmadığı da aşikar. Yine güç ilişkileri geçerli olacak. Yani konu Türkiye ise, şu an Erdoğan, anlaşamadıkları konu başlıkları olsa da istedikleri ideal lider. Aşağı yukarı ‘beyaz ve mavi gözlü olmayan’ 15-16 milyon mülteciyi Türkiye’de tutuyor. Bunu başarılı şekilde yerine getiriyor. Türkiye’nin kaynaklarının uluslararası sermayeye açılması işlevli devam ediyor. Para bulmak için gelindiğinde yeni talimatlar veriliyor ve işler böyle devam ediyor. Eğer sistem değiştirilmeyecekse, bu karanlık devam edecek. Filistin’de gördüklerimiz ise bu karanlığın büyüyeceğini gösteriyor. Eskiden Filistin’de öldürülenler için protesto hakkı vardı, şimdi bunu yapanlar söyleyenler Batı’da dayak yiyor. Bence dünya tarihinde de bir milat olarak kabul edilecek bu. Neonazizmin Batı’da hegemonyasını ilan ettiği şeklinde değerlendirilecek. Beyaz tenli ve mavi gözlü olmayanların aşağılandığı bir sistemleri var ve ne yazık ki sistem değişmedikçe bizler de aşağılanmaya devam edeceğiz.”