RT muhabiri Cizre'deki tanıklarla konuştu

Whiteman, özellikle bir bodrumda mahsur kalan insanların operasyonla öldürüldüğü ve diri diri yakılma iddialarıyla gündeme gelen Cizre’deki görgü tanıklarıyla konuştu. Tanıklardan biri, operasyon düzenlenen binalardan birindeki kan izlerini göstererek “Bunun kimsenin başına gelmesini istemem. (Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan dünyamızı başımıza yıktı. Bizi yaktı” dedi. “300, 400, belki de 500 kişi vardı. Aralarında yaşlılar, kadınlar ve çocuklar vardı. Bazıları 10 yaşındaydı. Hamileliğinin son aylarındaki bir kadını öldürdüler” diyen tanık, “Erdoğan ağır silahlarla hepsini öldürdü. Bu evi yıktı. ‘Teröristlerle’ mücadele ettiklerini söylüyorlar. Hani nerede teröristler?” diye konuştu.

Diğer taraftan şehrin içinde dolaşırken burnuna çürüyen cansız bedenlerin kesif kokusunu aldığını anlatan Whiteman, bir kadının binaların birinde 45-50 kişinin diri diri yakıldığını ve bazılarının kafasının kesildiğini söylediğini aktardı. Tanık, “Türk güçleri hepsini yaktı. Bodruma girdiğimizde, kafası kesilmiş bedenler bulduk” dedi.

RT, bu görüntüleri İnsan Hakları İzleme (HRW), Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC), BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) ve Uluslararası Af’a iletti.

Öte yandan yine RT’ye konuşan Amerikan Kürt Enformasyon Ağı'ndan Kani Xulam, ‘Erdoğan hükümetini’ savaş suçu işlemekle suçladı: “Türkiye hükümetinin Cizre’de yaptığı şey savaş suçudur. Çatışmaların bir parçası olmayan sivillere saldırdılar. AB’ye katılmak isteyen ve kendini NATO üye olarak niteleyen bir ülkede, tüm bir kenti hedef almazsınız.”

Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun verilerini kaynak gösteren Xulam, “3 farklı bodrumdaki 178 sivil kasten hedef alındı. Hükümet onları kasten hedef alıp öldürmekle kalmadı, aynı zamanda yaktı. Bazı insanlara, akrabalarının kemikleri teslim edildi” dedi.

Ankara’nın Kürtlere yönelik bu tutumunun Erdoğan’ın ‘devlet başkanı’ ya da ‘sultan’ olma isteğinden kaynaklandığını savunan Xulam, Erdoğan’ın amacının Kürtleri ‘tebaa’ statüsünü kabul etmeye ve dil ve kültürle ilgili talepleri ile özerklikten vazgeçmeye zorlamak olduğunu iddia etti.