İlk denizaltı, Eylül 2014’te teslim edildi, bu seriden iki denizaltı daha teslimata hazırlanıyor. İsrail filosunda şu anda dört denizaltı yer alıyor. Bu sayı, özel silah taşıyabileceklerini dikkate almasak, ciddi bir deniz savaşı için az.
Ortadoğu ve Kürt sorunu uzmanı Vadim Makarenko, bu konuda Radyo Sputnik'e şu değerlendirmelerde bulundu:
"İsrail, nükleer silaha sahip olduğunu 'resmen' kabul etmiyor. Bu nedenle, 'anonim nükleer silah sahibi' adını taşıyor. Ancak sahip olduğu nükleer silahı dikkate almasak dahi askeri doktrini, tıpkı dış politikası gibi anlaşılmıyor. Aynı zamanda İsrail, İran’ın nükleer programını dert ediyor. Tel-Aviv, İran’a karşı sözde 'Libya seçeneğinin' uygulanmaması, yani nükleer araştırmalar alanında tüm başarılarının tamamen yok edilmemesi ve 5+1 Grubu ile İran arasındaki anlaşmanın, sadece yaptırımlar ile sıkı kontrolü öngören sözde 'Kuzey Kore seçeneği' çerçevesinde imzalanması durumunda, İran’ın er ya da geç nükleer silaha sahip olacağından emin.
İsrail’in bu endişesi birçok ülke tarafından anlayışla karşılanıyor. ABD Kongresi üyelerine de anlatmaya ihtiyaç yok. Gerçi başta demokratlar olmak üzere birçok Kongre üyesi, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun sitemini dinlemeye hazır değil. İsrail’in baskı ile İran’a karşı Libya seçeneğinin kabul edilip uygulanacağını beklemek, özellikle de 2011 yılındaki dış müdahale sonucu Muammer Kaddafi’nin öldürülmesi ve Libya’nın dağılmasının ardından mümkün değil. Zaten İran’ın, eşik düzeyine ulaşan bir ülke haline geldiğinden hiçbir kaçış yok. İran da geri adım atmaz. Üstelik IŞİD’e karşı mücadele yürüten ABD, Irak ve Suriye’de ters tepkiye yol açma korkusuyla İran’a baskı yapmaya eskisi kadar yanaşmıyor, aksine bu bölgede Tahran ile temas noktası arıyor. İran’ın nükleer programı etrafındaki durumun nasıl gelişeceğini öngörmek zor, ancak İsrail’e göre nasıl biteceği açık. Ayrıca Ortadoğu bölgesinin askeri ve siyasi doğasının da değişeceği açık.
Ortadoğu’daki güvenlik, giderek daha fazla ileri düzey silahlar temelinde inşa edilecek. Bölgedeki silahlanma yarışı da artık olmuş bitmiş bir şey: Bölge, uzun zamandır önemli silah ithalatçılarından biri haline geldi. Bu eğilim bundan böyle de ivme kazanacak. Bu, İsrail için önemli bir sorun. Zira arazinin ve nüfusunun sınırlı olması nedeniyle, bölgenin diğer ülkeleri İran, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın sahip olduğu kaynaklara sahip değil. İsrail, savunmasını inşa ederken tek bir potansiyel rakibi seçemez ve hesaplarında tek düşman ile karşılaşma tehdidinden hareket edemez. İsrail, plan ve ölçek açısından çeşitli tehditleri dikkate almak, çok boyutlu ve çok yönlü savunmayı organize etmek zorunda. Bu koşullarda, olası rakiplerinin toplam gücü ile karşılaştırıldığında daha küçük olan askeri gücü telafi etmesi gereken nükleer caydırıcılığını geliştirmek zorunda. Birçok uzman, ani ve şiddetli çatışma koşullarında hayatta kalabilmek için İsrail’in denizaltılarını nükleer silahla donattığını düşünüyor. Elbette, böyle bir silahın varlığını sadece İran tehdidine, üstelik sadece nükleer ve füze programına bağlamak doğru değil. Bu programlar, bir tek İsrail için tehdit taşımıyor."
AKDENİZ'DE OPERASYON
“İsrail için önemli olan, Akdeniz’de su altında operasyon düzenleme fırsatına sahip olmak. İsrail’in harcadığı çabalar, başta İsrail devletinin güvenliğini kapsamlı şekilde sağlama hedefiyle ilgili. Tel-Aviv, buna böyle bakıyor. Diğer nedenlere gelince, İran’ın füze ve nükleer programları ve diğer tehditler, ikincil öneme sahip. İsrail için önemli olan, kritik koşullarda gerekli olabilecek potansiyele sahip olmak. İsrail, denizaltı filoyu inşa ederek işte böyle bir potansiyeli oluşturuyor.”
Ortadoğu’daki durum büyük bir hızla değişiyor. IŞİD’in ortaya çıkışı, ilişkilerin niteliğini kökten değiştirdi. İlk bakışta imkansız görünen ABD’nin İran ile yakınlaşmasını potansiyel olarak gerçek hale getirdi. Ancak bölgenin aşırı silahlanması, gerginliği yatıştırmak için şüphe uyandıran bir yöntem. İsrail’in denizaltıları ise kaçınılmaz olarak komşuların misilleme tedbirlerine yol açacak.